30 Eylül 2010 Perşembe

Temmuz 2007 : O İlk Birayı İçmeyecektik

    
        "O son tekilayı almayacaktık." Kendimi kaybetmiş haldeydim. Bir yandan soğuktan titriyor, bir yandan da sık sık öne eğilip kusuyordum. Bize ne olmuştu, ne yapmıştık, nasıl olmuştu da bu hale gelmiştik hiçbir şeyi hatırlamıyordum. Sabah ezanıyla köpek havlamalarının birbirine karıştığı bir anda, kimin olduğunu tam ayırt edemediğim bir ses, beynimin bu uyuşmuşluk halinden kurtulmasına yardımcı oldu : "Baba, o son tekilayı almayacaktık." Evet, şimdi yavaş yavaş kafamda bazı şeyler canlanmaya başlamıştı. Bir senedir görüşemeyen 4 yakın arkadaş hem hasret gidermek hem de eğlenmek için toplanmış, konu konuyu açtıkça, kabuk tutan - ya da bizim tuttuğunu sandığımız - yaralar yeniden kanamaya başlamıştı. Alkolün de yaraları tedavi etmeye yetersiz kaldığı bir anda kendimizi sokağa atmıştık; sonra daha fazla alkol, daha fazla gözyaşı, yaraları denizin tuzlu ve soğuk suyuyla iyileştirme çabaları derken, kendimizi bahçedeki bu kırık bankta uzanmış kusuyorken bulmuştuk.

        4 yakın arkadaştık... Yoo, aslında biz 12 kişiydik. 4 kişi içen, 8 kişi şerefine içilen... Bir zamanlar bu masada olup şimdi yanımızda olamayan, yada olmayı hak etmeyen 8 kişi daha; ilk kadehimizde yanımızda olup son kadehte uzak düştüğümüz, her kadehte birini kaybettiğimiz 8 kişi daha. Kimini kıskanç bir sevgiliye, kimini ise yanlış seçimlere kurban verdiğimiz 8 kişi daha...

        Oysa o gece hepimiz ne kadar da emindik asla kopmayacağımıza. 2007'nin o sıcak temmuz gecesi, çoğumuzun ilk defa aileden gizlice içme heyecanını yaşadığı, birbirimize daha da bağlandığımız o gece. İlk heyecanların yaşandığı, ilk aşkların başladığı, belki de ilk nefret tohumlarının atıldığı, bizi birbirimize bağlarken bir yandan da koparmaya başlayan o ilk gece. Bizi hem 12 kişi yapan, hem de 4 kişi bırakan gece. Çocuksu bir masumiyetle evden 45 dk. uzağa yürüdükten sonra, Çuğra sahilinde birer biramızı içerek ergenliğe girdiğimizi birbirimize ispatlayıp, yine ağzımızda sakızla, geç kalmamak için koşa koşa eve döndüğümüz o gece.

        Ve aradan 3 yıl geçtikten sonra, yine bol alkollü, ama daha az masum bir temmuz gecesi tüm bu olanlar bir film şeridi gibi kafamdan geçerken, Burak'ın ya da Gökhan'ın olduğunu düşündüğüm bir ses beni kendime getiriyor : "O son tekilayı almayacaktık." Hiçbirinin duyamayacağı bir şekilde mırıldanıyorum: "Hayır dostum, biz asıl o ilk birayı içmeyecektik, başımıza ne geldiyse ondan sonra geldi."