29 Ekim 2015 Perşembe

Tarçın'ın Hayatını Yaşamak

Erdek'in en cool köpeğinin izniyle...

        Gelin size bugün bir köpekten - ama sıradan bir köpekten değil, Tarçın'dan - bahsedeyim.

        Eminim aranızda bilenler vardır, bizim yazlığımızın olduğu yer Erdek’in ufak bir koyu, adı Kurbağalı. İsmini girişindeki ufak ve İstanbul’daki adaşının aksine kurbağa seslerinin gerçekten eksik olmadığı Kurbağalıdere’den almakta. Bir tarafı Erdek’in de bitişi (yahut başlangıcı) kabul edilebilecek yüksekçe bir tepe ile sınırlanan bu koyun diğer tarafı şehir merkezine kadar uzamasına rağmen halk arasında asıl Kurbağalı olarak anılan kısım dere ile son bulmakta. Bu bölgede tepenin dibinden başlayıp derenin denize açıldığı yerde son bulan yaklaşık 300-350 metre genişliğinde bir yürüyüş yolu ve plaj, bu yürüyüş yolunun bir arka paralelinde arabaların kullandığı gidiş ve iki arka paralelinde ise dönüş yolu var. Bu üç yolun arasında kalan kısımlarda ise yazlık siteler veya müstakil villalar. Sanırım görmediyseniz bile kafanızda az çok bir şeyler canlanmıştır.

        Bunlara ilave olarak Kurbağalı hakkında şunu da söyleyebilirim ki, evinizin ya da balkonunuzun kapısını açık bırakıp dışarı çıkarak saatlerce evinize uğramasanız, dönüp de geldiğinizde evinize giren tek canlının sinek ya da kelebek (bilemediniz kurbağa) olduğunu görürsünüz, ki bu da semtin nasıl güvenli olduğu hakkında bir fikir verir diye düşünüyorum.

        Bu 350 metrelik sahil boyunun hemen hemen ortalarında kalan kısmında –ki bizim evle arasında yalnız bir apartman var- ufak bir müstakil ev bulunmakta, bahçeli. Bu evin sahiplerinin de Tarçın adında bir köpeği.

        Tarçın, vücudunun bazı bölgelerindeki tüyler yer yer siyaha ve hatta sarıya çalsa da, adının da belli ettiği üzere genel anlamda kahverengi bir köpek. Bastıbacak denebilecek kadar yere yakın, sosise benzetilebilecek kadar uzun. Aynı zamanda, nadiren havladığını duysak bile, genel olarak uysal bir köpek. Eminim kendisi dile gelse ve konuşma şansı yakalasak onun da kendince dertleri vardır, ama dışarıdan bakıldığında mutlu duruyor, en azından iç huzuruna sahip olduğunu düşündüren bir mizacı var. Diğer taraftan gerek sürekli toplantıya yetişmesi gerekiyormuş edasıyla hızlı hızlı – ama koşmadan- yürüyüşü (ki anatomik yapısı da bunun bir sebebi olabilir) , gerek mahalledeki diğer kedi-köpekle pek fazla iletişime girmemesi çevreye onun cool bir köpek olduğu imajı yayıyor.

        Bahsettiğim gibi Tarçın güvenli bir muhitte müstakil ev sahibi bir aileye sahip ve bu lüksün de keyfini sonuna kadar çıkarmakta. Yaşam alanı yalnızca evinin bahçesiyle sınırlı olmayan Tarçın’a günün herhangi bir anında evlerine 50 metre mesafedeki bakkalın önünde bir ağacın altındaki toprağı karıştırırken, arka yoldaki çocuk parkında dolaşırken veyahut da evlerinin önündeki kumsalda diğer köpeklerle koklaşırken rastlamanız mümkün. Bu dolaşmayı seven tarzıyla da Kurbağalı’daki herkesin kendisini tanımasını sağlayan Tarçın, bir ailenin köpeği olmaktan çok bütün mahallenin köpeğiymiş muamelesi görüyor. Mahalledekilerin ona olan ilgisini, sevmelerini ve seslenmelerini zaman zaman karşılıksız bırakmayan bu kahverengi köpek, genelde ise “Tarçın!” diye seslendiğinizde dönüp bir bakıyor, sahibi olmadığınızı gördüğünde ise kafasını tekrar önüne çevirerek hızlı ve cool yürüyüşüne devam ediyor, ki evlerinin önünde zaman zaman denk geldiğim kadarıyla sahibiyle de pek yüz göz olmayı sevmeyen bir tarza sahip, dedim ya cool köpek bizim Tarçın. Bu yazıyı bir de fotoğrafı ile süslemek isterdim, ama bu hızlı hızlı hareket edişi ve onu gördüğüm an telefonumu çıkarana kadar ortadan kayboluyor olması güzel bir fotoğrafını çekmeme daima engel oldu. Belki daha sonra ekleme şansı yakalarım.

        Şimdi bu Tarçın’ı size 5 paragraf boyunca neden anlattığıma gelirsek; (aslında bir sebebi de olmasına gerek yok ya, her gün görüp gözlemleme şansı yakaladığın ama pek samimi olmadığın sıradan bir insanı anlatmak kadar doğal olmalı her gün mahallende gördüğün bir köpeği anlatmak) hani zaman zaman çeşitli anket veya röportajlarda “Eğer insan dışında bir canlı olma şansınız olsaydı, ne olmak isterdiniz?” tarzı sorulara denk geliriz ve o sırada hangi canlı olmanın daha güzel ve rahat olacağını düşünürüz ya, işte ben bu soruya cevap olarak genel bir canlı türü söylemektense direkt Tarçın’ın adını vermeyi istiyorum. (Tek başına Tarçın desem bir şey ifade etmeyeceğini düşündüğümden de soruya cevap vermeden önce onu tanıtmak istedim. ) Elimde böyle bir imkan olsa, Tarçın olmayı ve onun yaşadığı hayatı yaşamayı isterdim. Onun gibi sakin ve huzur dolu bir muhitte, güvenli ve huzurlu bir evde (bir yandan da eve hapsolmak zorunda olmaksızın) açlık-tokluk derdi olmadan yaşamayı. Yakın çevredeki herkes tarafından sevilmeyi, hayattaki en büyük telaşın bizim büyükşehirde metroya yetişme acelemize benzer bir hızla az ilerideki ağacın altını eşelemeye gitmek olmasını isterdim. Ha, yaşadığım hayattan şikayetçi miyim? Kesinlikle hayır, insan olarak zaten bu saydıklarımdan sahip olabileceklerimin çoğuna sahibim ve bir insan hayatı seçme şansım olsa, seçeceğim yine kendi hayatım olurdu, bu şüphesiz. Ama soru hayvan hayatı seçmek üstünden olunca da cevabımı Tarçın seçeneğinden yana kullanmaktayım. :)

        Peki benim çizdiğim tablo ve özendiğim kadar tozpembe midir acaba Tarçın’ın hayatı? Başta da dediğim gibi, eminim konuşma şansı olsa onun da bazı dertleri, hatta hayatında çevresindekilerle paylaşmaktan bile çekindiği karanlık noktaları vardır. Ama hangimizin hayatında öyle noktalar yok ki? 



Aylar sonra gelen edit: Bir türlü fotoğrafını çekemediğimi söylediğim Tarçın'ı en nihayetinde fotoğraflamış bulunmaktayım. Hikayenin devamını okumak isteyeni buraya alabilirim: http://kurupilav.blogspot.com.tr/2016/03/tarcn.html 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder